___________________________________________________Abbas TURAN___
Nedeni ışıktır gölgenin.
Peki "vicdansızlığın gölgesi düşmüş zamana" deseniz ne olacak ışığın haliŞ Bilen var mıŞ Vardır elbette.Bu kadar şiir yazılan,bu kadar usta şairleri olan,bu kadar da türkülere boyanmış bir milletin bu soruyu yanıtsız bırakacağını sanmıyorum.Şimdilik bu soruyu sorulmamış olarak kabul edelim. Boş da verelim böyle şeyleri.
Gönül rahatlığı ile,zihninizin tertemiz olduğu bir sabah Kalecik'in Elmapınar köyüne varmış sayın kendinizi.
Otobüsten inin.
İndiniz diyelim.Yazıya yabana bir bakın.Zaman kekiklerin davarın etine ve sütüne sindiği bir zaman olsun.Ankara'dan gelen yol,indiğiniz yerden uzaklaşırken sıcak buharlaşıyor olsun asfaltta.Bir daha dönüp bakın tepelerin sararmaya yüz tutmuş yaz ortası giysisine.Gelinciklerin göbekleri kalmış olsun sadece.Yayla çiçeklerinin kokusu da bir sevgilinin teninden sızan kokuya benzesin.Biraz da genç olun.Yanınızda da beş on günlük nişanlınızı katsın kader.Deli doluluğunuza,elde avuçta durmazlığınıza aşk sinsin.
Öyle olsun.
Bir traktör gelmiş olsun sizi alıp köyün ortasına götürmeye.Siz Elmapınar'dasınız ama,sadece arazisindesiniz.Köy ortasında değil. Daha köyün ortasına bir sohbete yetecek kadar uzaklık olsun.
Güzel bir uzaklık.
Çekirgeler kuşlar,traktör, Rıza amca ve iki üç kişi daha. İlerleyeceksiniz traktörün sağladığı kolaylıkları kullanarak. Gülüşlerinizden emen ılık bir esinti ile. Suları yıkar gibi.
Traktöre biner binmez, bu köye daha önce geldiğinizi anlıyorsunuz. Zihniniz ve gördükleriniz eşliğinde durumdan kuşkulanıyorsunuz.
Bir ihtimale tutunup soruyorsunuz suskunluğun dürtüsüyle.
Gelmişim ama ne zamanŞ
Birden sustuğunuzu ele veriyor her haliniz.Saçını rüzgarın taradığı nişanlınıza dönüyor ve fısıldayarak "ya ben bu köye gelmişim gibi, ancak ne zamandı bilmiyorum" diyorken, Ankara asfaltından öte taraftaki karı koca tartışmalarının yankıları geliyor kulaklarınıza.Nişanlınızın arkadaşının babası,durumu pek anlayamıyor.Gözlerindeki anlam birden meraka dönüyor. Yine de sizi incitmek istemeyen bir naziklik ile sessiz kalmayı yeğliyor.
Ayçiçeği tarlalarından yayılan sarılık ile, rüzgarın traktörden aldığı destekle hissedilir derecedeki yüz yalayışı hepinizin düşmemek için bir yerlere tutunmanızı öğütler gibi,dikkatinizi sürekli kılıyor.
İşte en çok tanıdığınız mevki.Sizin daha önce geldiğinizde, burada yolma yoluyorlardı.Hatta "sidikli abbas" adında bir adam,karısı ile sürekli didişiyor,olmadık küfürleşmeler dolaşıyor ortalıkta.Hatta küsenler falan da mı vardı neŞ Sağdaki tepelerden umuda el sallar gibi aşıp gidiyor devlet babaya selamlar.İçtenlik ve sevgi dolu, güven dolu selamlar. Başkentin dişinin dibinde bir Elmapınar. Üstelik de Cumhuriyet'ten ana gibi memnun. İşinde gücünde, etliye sütlüye karışmaya fırsat bulamayan insanların köyü. Galiba diyorsunuz içinizden, buralara yalnız gelmişim.Çünkü yanınızda yörenizde olanlardan bir sima bile anımsamıyorsunuz. Ben kesinlikle misafir gelmiş olmalıyım diyorsunuz. Her ne ise, nişanlınıza; "bir tuhaflık var ama, nedir bilemiyorum" diye bir fısıltı daha yetiştiriyorsunuz.
Olsun, hangi tuhaflık olursa olsun yine de güzel diyorsunuz içinizin sessizliğini konuşturarak..
Elleri titreyen bir güzel baba. Çıta gibi de bir delikanlı. Düşlerine benzeyen bir de gelinlik kız. Siz ve nişanlınız.
Etraf Elmapınar.
Hoop, bir kuş süzülüyor traktörün önüsıra. "Bizim oralarda cırıl denir bu kuşa" diyesiniz tutuyor, traktör hızlandığı için rüzgar ağzınıza tıkıyor sözcükleri. Nişanlınız arasıra sizi dinler gibi yapsa da,yok, dinleyemiyor. Babasına bir şeyler söylüyor delikanlı. Kız susuyor. Siz de şaşkınlığınızı ertelemeye çalışıyorsunuz.
Köye de az kalıyor. Ankara asfaltı hayli geride.
Kimse dokunmuyor buralarda ayçiçeklerine.Bizim köyde olsa "görmedikler gibi" yolup yolup yerler diye geçiriyorsunuz aklınızdan.Tarlaların bu kadar güzel olduğuna dikkat etmemiş gibisiniz. Her şey aklınızdan çıkmış olduğuna göre.
Nişanlınız ile geçireceğiniz anları aklınızda planlayıp, ağır ağır işin havasına girecekken;
"Fakir Baykurt'un KAPLUMBAĞALAR adlı kitabını okudunuz ise,oradaki Eğitmen Rıza benim.O kitapta anlatılan köy de burası işte" diye, edalı bir ses duyuyorsunuz nasırlı ellerini direksiyona kenetlemiş adamdan.
"aŞÃ‚¦Demek öyle ha, Fakir Baykurt o romanı burada yazmış. Belli ki bu köyü anlatmış. Bir romanın içine bir yer, ancak bu kadar akılda kalacak biçimde nakşedilir" türünde şeyler aklınızdan geçerken nereden hay ettiğini kestiremediğiniz bir türkü dizesi usul ve şaşkın pamuk kurşun gibi değiyor gövdenize. Hatta zihninize de. Hayret ettikçe sessizliği bölüşerek ilerlerken, dudaklarınızda yine rüzgar tadı.
Artık köye gelmişsinizdir.
Geri kalanı Kaplumbağalar romanının zihinde bıraktığı gölgelerdir sizin için.Bundan sonrasında hep o roman olur konunuz. Ta ki "eğitmen rıza" yorulana kadar. Yorulacağa benzemiyor.
Peki, o "sidikli abbas" dedikleri adam kim idiŞ
Ne yalan söyleyeyim o soru sorulmaz bile.
Bir gölge var şiir denizinizde şimdi. Sanki akşam güneşi vurmuş Elmapınar'ın batısından.
Fakir Baykurt "Yılanların Öcü" ile gölgenizi bıçaklıyor habire. Vurdumduymazlık gölgesi de nereden geldiyse aklınıza illa şiir olacağım diyor.Kendi gölgenizden güneşi sorumlu tutarken ustaların gölgesinden nelerin sorumlu olduğunu geçiriyorsunuz yine kargaşalı derinlikten.
Zaman; "benim" diyor.
Tarih ve tarihi yaratan eserler sorumluluğunu balkıtıyor bakışlarınızı kılı kırka böler gibi.Nereden geldiyse aklınıza birden Irazca Ana geliyor. Sonra,Tırpan'daki, ağanın askıntı olduğu kız. Öte yandan Celal ağabeyinizin illa da oku dediği kitaplar.
Soru neydi diye telaşlanırken duraksıyorsunuz.
Susuyorsunuz.
Bütün anlamsızlıkları alıp gitmek geçiyor içinizden. Olmuyor. Başında bir kasketle, köy ışığı kılıklı bir öğretmen karanlıklarını yararak ülkenizin en samimi halini boşaltıyor koynunuza;
"Gidemezsiniz" diyor.
"Kalleşlik yok, bu vatana borcunuz var"
"Gölgenizden güneş de sorumlu olabilir ama, cehaletten, yoksulluktan, barışsızlıktan ve tahammülsüzlükten siz sorumlusunuz. GidemezsinizaŞÃ‚¦"
Sahi diyorsunuz içinizden "buralarda ayçiçeklerine niye kimse bir şey yapmıyor"
ABBAS TURAN
www.abbasturan.com